Devir değişiyor. Biliyorum “Petrolhead Günlükleri” başlıklı bir blogda elektrikli bir otomobil yazısı okuyorsunuz. Peki ya gerçekten geleceğimiz ve alternatif yollarımız onlarsa, kaçmanın bir manası var mı? Gelin Zoe’ye bir Petrolhead’in gözünden bakalım.

Zoe, aslında programlı bir hayatın programlı bir otomobili olmak için üretilmiş. İşiniz, okulunuz, hayatınız belli bir program çerçevesinde seyrediyorsa başınıza gelebilecek senaryolar çok da farklı değil. Eninde sonunda Zoe’yi şarj etme süresini ve yetisini hayatınıza bir şekilde adapte ediyorsunuz. Evime çok yakın AVM otoparklarında yer alan E-Şarj istasyonları sayesinde, 16 günlük kullanım sürecim boyunca pek de şarj sıkıntısı çekmedim.

Tabi ki İstanbul’da bulunan imkanların bunun başrolü olduğunu bilmemizde fayda var. Şehirler arası ve başka şehirlerde de bu imkanların artırılması sonucu Zoe çok daha kullanışlı bir tutum makinesi haline gelecektir. Ayrıca nereye giderseniz gidin tek ilgi odağı Zoe oluyor ki, Zoe hakkında birçok bilgiyi merak eden insanlarla paylaşıyorsunuz. İşte merak ettiğiniz şeyler bu yazıda.

Ülkemizde tam elektrikli otomobil modeli sayısı oldukça az. Satış fiyatı bakımından ise en mantıklı olan model Zoe. Gelişen teknolojiler sayesinde elektrikli otomobillerin kalbinde yatan bataryalar, menzil etkenini doğrudan etkileyen faktörler olarak göze çarpıyor. Önceleri fazlaca düşük menziller elektrikli otomobillere uzak durulmasına neden olsa da, günümüz şartlarında hiç de küçümsenemeyecek menzil rakamları olduğunu söyleyeyim.

Fotoğraflardan gördüğünüz kadarıyla Zoe tasarım olarak normal bir otomobil olmadığını direkt olarak gösteriyor zaten. Tasarımı açısından çok fazla konuşmaya gerek yok. Ben onu meşhur test pilotu STIG’in kaskına benzetiyorum. Zoe’nin isminde bulunan 40 ibaresi, 41 kWh’lik ikinci nesil bataryaları gösteriyor. Bu da daha fazla menzil demek oluyor.

Zoe ile biraz vakit geçirdikten sonra aslında Zoe size öngörülü otomobil kullanmayı öğretiyor. Eco kullanmaktan daha ziyade trafiği olabildiğince okumayı, tabiri yerindeyse otomobili akıtmayı öğretiyor. Eco tuşu bulunan Zoe’yi genellikle Eco modda kullanıyorsunuz zaten. Fakat şarj imkanlarınıza güveniyorsanız Eco moddan çıkarak bir tork canavarı ile baş başa kalabilirsiniz. Elektrikli motorun özellikle 0-60 hızlanması muazzam. Bazen eğlence konusu bile olabiliyor. Eğlence demişken konu dağılmadan söyleyeyim. Zoe’nin bataryaları koltuk altlarında ve orta kısımda olduğu için ister istemez bir mid engine fiziği/dinamiği alıyorsunuz Zoe’den. Komik ama şaşırtıcı. Viraj dinamikleri beklenmeyecek kadar sıkı.

Sürüşün bu kadar pürüzsüz olması ile kesinlikle bir dinginlik veriyor. Şanzıman, motor yükü, ivmelenme ağırlığı gibi hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Tam anlamıyla su gibi akıyor Zoe gaza dokunduğunuz anda. Normal otomobilleri kullanırken, ilk kalkış esnasında olan bu yük resmen omuzlarınızdaymış gibi hissediyorsunuz. 30 km hızın altında dışarıdaki yayaların duyması için Jetgiller sesi veren Zoe, bundan dolayı insanlarda oldukça merak uyandırıyor. Sonrasında ise herhangi bir ses duymanızın imkanı yok. Camları açarsanız sadece tekerlerin yere sürtünmesinin sesini duyacaksınız.

Gelelim tüketim konusuna. Burada tabularınızı yıkmanız gerekiyor, ezberleriniz biraz bozulacak. Çünkü Zoe trafikte kaldıkça değil, trafik açıldıkça daha çok enerji tüketiyor. Günlük rotanız üzerinde hafif uzun otoban sürüşleri varsa Zoe bu durumlarda daha fazla enerji tüketiyor. Fakat İstanbul gibi artık trafik saatlerinin bile belli olmadığı büyük şehirlerde, trafiğe girdiğiniz an cebinizdeki akrep yuvasına çekiliyor. Zoe trafikte kaldığı esnada neredeyse hiç enerji tüketmiyor. 4 gün boyunca Zoe’yi şarj etmeden, günlük yaşam faaliyetlerimden hiçbirini kısmadan rahatlıkla Zoe’yi kullanabildim. Çünkü tam şarjdan sonra size 300 km’lik bir menzil veriyor. Bunun yarısından çoğunu yoğun rotalarda geçirdiğiniz sürece 270 km’sinin rahatlıkla yapabiliyorsunuz.

Peki şarj etme senaryosu nasıl gerçekleşiyor? Aracınızda size ait olan bir E-şarj kartı bulunuyor. Bunu kredi kartı gibi düşünebilirsiniz. E-şarj’ın kendi internet sitesinde bulunduğu her nokta harita üzerinden gösteriliyor. Gidiyorsunuz, kartınızı okutuyorsunuz ve Zoe’nin kendi kablosunu çıkararak önce Zoe’ye sonra da istasyona takıyorsunuz.

Araç da istasyon da kablonun uçlarını kilitleyerek korumaya alıyor ve şarj başlıyor. Vergiler dahilinde ortalama 25-30 liralık bir ücret alınıyor tüm şarjda. Evinizde etmek istediğinizde gerekli bir dönüştürücü almanız gerekiyor fakat bildiğimiz tip prizler Zoe’yi AVM’lerde bulunan istasyonlar kadar hızlı şarj etmiyor. AVM’lerde bulunan istasyonlar full şarjı 2 saat 30 dakika içerisinde size sunarken, evinizde bu süre 10 ile 12 saate çıkabiliyor. AVM’de şarja taktıktan sonra AVM’nin size para harcattığınızı düşünüyorsanız, ki yanılmıyorsunuz, AVM’den çıkarak günlük işlerinizi halledebilirsiniz. Döndüğünüzde ise küçük tatlı doğa dostu elektrikli aletiniz fullenmiş bir şekilde sizi karşılayacaktır.

Zoe 135 bin tl’lik fiyat etiketi ile akıllarda soru işareti oluştursa da şuan ulaşılabilecek doğuştan elektrikli en hesaplı otomobil. 10 yıl önce gerçekleşmesini hayal bile edemediğimiz bir cihazın içinde, çok düşük maliyet ve evimdeki elektrikli süpürgeden daha sessiz seyahat etmek ilginç. Üstelik düşük elektrik maliyetini de hesaba kattığınızda hesaplı görünebiliyor. Tek temennimiz vergilendirme sistemimizin doğayı ne kadar kirlettiğimizle doğru orantılı olması.

Fotoğraflar: Burak KEBAPÇI ve Alp Emre GÖKSEL

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir