Pick-up segmenti son yıllarda altın çağını yaşarken, aslında donanımsal olarak binek otomobillere yaklaşarak kullanım ömürlerini ve tercih edilme sebeplerini artırıyorlar. Segmentin başrol oyuncularından birisi ise kesinlikle Ranger ve 5 silindirli 3.2 litrelik güçlü dizel motora sahip olan Wildtrack versiyonu. Pick-up denince ise akla kesinlikle güçlü, yırtıcı makineler geliyor. 2.2 litrelik daha ortalama düzeydeki diğer motora göre, Ranger’ı güçlü motorla almak kullanıcının da daha çok gerçekleştirdiği bir durum. Wildtrack tasarımındaki siyah renkli detaylar ile kendisini direkt belli ediyor zaten.
En üst donanım seviyesi olan Wildtrack Ranger’ın siyah ön ızgarası, siyah kapı ve bagaj kapağı kolları, siyah yan aynaları ve yükleme bölümündeki siyah barları, test aracının turuncu gövde rengiyle kontrast yaratırken, bu versiyona özel 18 inçlik jantlar da görsel etkiyi daha da güçlendiriyor.
Yazının başında bahsetmiş olduğum daha binek otomobillere yaklaşan kabinler ise burada da söz konusu. Önceden Pick-up’lara tamamen ticari gözüyle bakılırken, şimdilerde gayet şehir içinde de kullanılabilecek otomobiller olarak bakmak doğru olacaktır. Boyutları neticesinde değil tabii ki. Kabininde yer alan yenilikler ve teknolojik detaylar ile. Daha SUV bir kabine sahip olduğunu söyleyebilirim. Konsolun kalite hissi yüksek, multimedya sistemi herhangi bir binek Ford modelinde bulabileceğiniz en iyi sistemlerden birisi. Ön ve arka koltuklar oldukça rahat. Parçalı deri koltuklar ve turuncu detaylar kabinde birazcık da olsa “güçlü Amerikan” havası yaratmaya yetiyor. Yerden de baya bir yüksek olduğunuzu düşünürsek bu düşünce otomobilin çoğu yerine hakim.
Aracın aynı zamanda donanım listesinde de dikkat çekici detaylar bulunuyor. XLT donanım paketindeki özelliklere ek olarak sunulan, ön koltuk ısıtma özelliği, yan, perde ve sürücü diz hava yastıkları, bel destek ayarlı ve elektrikli sürücü koltuğu, elektrikli katlanan ısıtmalı yan aynalar, ön park sensörü ve 230V soketi gibi ekipmanlar içeren Wildtrak, bu açıdan adeta dolu binek bir otomobil olarak can buluyor.
Sürüşüne gelecek olursak eğer, Ranger’ı kullanırken oldukça heybetli bir araç kullandığınızı hissediyorsunuz. Arka kameranın oluşu kesinlikle gerekli bir ihtiyaç ki, araç şehir içi boyutları için oldukça iri. Çok sportif ve dinamik bir sürüş karakteri beklememekle birlikte, gücün aktarılması konusunda hiçbir sıkıntı yaşanmadığını söyleyebilirim. İstediğiniz zaman 4 çeker, istediğiniz zaman da 2 çeker moda alabildiğiniz tuş sayesinde arazi şartlarına göre uyumlu bir sürüş gerçekleştirebiliyorsunuz. Buna ek olarak 4L moduyla da tamamen arazi moduna geçebiliyorsunuz. 3.2 litrelik sıralı 5 silindirli motor 200 beygir üretiyor, bu belki ilk etapta düşük bir güç olarak görünse de Ranger’ın işi esas 470 NM’lik torkunda. Yani iş gücünde! İş gücünde ve arazi şartlarında bugüne kadar kullanmış olduğum en iyi Pick-up olduğunu söyleyebilirim.
Yine de düz ivmelenme konusunda Amarok V6’nın sunduğu hissiyatı sunamıyor olsa da, arazide bir tık üstün olduğu noktalar var. Şanzımanın ise pürüzsüz geçişleri binek bir otomobil hissiyatına daha çok yaklaştırıyor kullanıcısını. Araziye soktuğum, şehir içinde sıkışık trafikte kullandığım ve 4 gün boyunca gezdiğim Ranger, karma test tüketimimde bana 10 litrelik bir değer gösteriyor. Böyle bir cüsseye, böyle bir motora ve bu kullanım stiline göre bence makul sayılabilecek bir değer.
Fotoğraflar: Erdil ARAS